13 Haziran 2017 Salı

Kürdün ibneyle imtihanı

LGBT’ler Kürt hareketine bakınca ne görüyor?*
Kürt siyasal hareketinin temel motivasyonlarını besleyen “ayrımcılık”, “inkar” ve “yok sayma” gibi mücadele alanları, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim toplulukları için de  başlıca mücadele gerekçeleri arasında sayılmıştır. Mücadele gündemleri arasındaki birbirinin yankısı gibi görünen bu benzerliğe karşın, aralarındaki ittifak ihtimallerinin iki tarafa da heyecanlı duygular ilham ettiğini peşinen söylemek zor. HDP’nin geniş tabanlı bir kitle projesi olarak ortaya çıkmasından sonra, LGBT’lerin örgütlü kurumsal siyasete dahil olmak için yeni bir istek duyup duymadıkları meraka değer bir soru haline geldi. LGBT toplulukları içinde kanaat önderi sayılan isimlerle konuşarak, konunun nasıl bir psikolojik iklim içinde değerlendirildiğini anlamaya çalıştık.
Söyleşilerin ilkini, Ganimet’le gerçekleştirdik. Buse Kılıçkaya ile yaptığımız görüşme, bu soruşturma zincirinin ikinci halkasını oluşturacak. Henüz yapılmamış olanlarla birlikte, soruşturma maratonunun tamamlanmasından sonra LGBT’lerle Kürt siyasal hareketi arasındaki ilişkilerin nasıl bir hukuka oturtulması gerektiğine dair dikkate değer bir kanaatin ortaya çıkacağını umuyoruz.
Ganimet’e yönelttiğimiz sorular ve aldığımız yanıtlar şöyle:

Gani: “Kürt hareketi ziyadesiyle erkek”

Türkiye’de trans hareketinin seyri hangi aşamalardan geçti?

Dünyada gelişen eşcinsel hareket, Türkiye’ye Özal’lı dönemlerde sirayet edebildi. Özellikle transların mağduriyeti ve öldürülmesi üzerinden bir mücadele mecraı edinildi. Gey, yani eşcinsel erkek hareketi, LGBT parantezindeki bütün yönelim ve kimlikler için alan açan bir öncülük misyonu üstlendi. Zamanla eşcinsel erkek hareketinin hedefleri ve mevzileriyle, diğer cinsiyet kimliklerinin ve yönelimlerininki arasındaki paralellik silinmeye başladı. Hak ihlalleri mesela, münhasıran transları ilgilendiren bir konu haline geldi. Trans hak ihlallerine karşı kurulan örgütler, zaman içinde kökleşmeye ve kurumsallaşmaya başladı. Pembe Hayat, kurulalı 9 yıl kadar oldu. Ondan önce de KAOS-GL içinde, rüşeym halinde bir trans hareketinin varlığından söz edilebilir. Ama içinde yer aldıkları yapı, transların özgün mücadele performanslarını açığa çıkarmaya müsait değildi. Pembe Hayat’ı transların kendi özgün örgütlenme potansiyellerini keşfetmesini işaretleyen bir kilometre taşı olarak görmek lazım.
Transların örgütlü biçimde alana çıkması, toplumdaki değişik muhalefet gruplarının ve özellikle kadın hareketinin daha önce göremediği muhalefet alanlarının farkedilmesini sağladı. İnsanlar, toplumsal muhalefet alanının bu tuhaf görünüşlü yeni aktörlerine nasıl muamele etmek gerektiğine karar veremedi. Feministler, trans hareketini kavrayamadığı gibi, transları sistemin verili yargılarını taklit ederek “dönüşmüş olanlar”, “dönüşmemiş olanlar” ve “yarı dönüşmüş olanlar” gibi bir gruplandırmanın içine yerleştirip, kadın hareketine nispetini tayin etmeye kendilerini yetkili saydı. Feminist kadın hareketinin içine kabul edilme krizi, trans hareketinin en büyük hayal kırıklığıdır. Kadın değil, ibne olduğumuz söyleniyordu. Transların alanlarda, feministlerle birlikte yürümesi, başlıca ideolojik tartışma konusu haline gelmişti.

Tokat yedik ve kendimize geldik

Bu reaksiyonun, bilhassa trans kadın hareketine sağaltıcı bir tokat attığı da söylenebilir. Translar, feministlerin onlara izafe ettiği “ibne” kimliğini canı gönülden sahiplendiler. Kadın olmanın, “kadınım” demekten başka bir şarta bağlı olmaması gerektiğini ısrarla ve dirençle haykırdılar. Buradaki tartışmada, transların argümanı özetle, kimin kadın olduğunu tayin etmek için kendilerinin feministlerden daha temelli tecrübe biriktirdiğiydi. Feministler kadınlıklarının doğuştan geldiğini ve ona yeni hiçbir formasyon ilave etmeleri gerekmeyecek biçimde elde ettiklerini düşünürken, trans kadınlar da elbette kadın olarak doğduklarını savunmaktan vazgeçmediler.  Ama bir trans için öyle doğmuş olmak, kadınlığını ispatlaması gereğini ortadan kaldırmaz. Trans bu sınavı, kadınlığını inşa ederek verir. Bu imtihanda sorular, biyolojik kadınların muaf tutulduğu yerlerden geliyor. Translar buna, “iki kere kadın olmak” diyor. Buradan hareketle mesela, benzer bir imtihandan geçmedikleri için feministlerin kadın olup olmadığı bile tartışmaya açılabiliyor.
Etnik kimlik, din, aile, toplumsal statü ve bütün diğer hayati müktesebatla birlikte kadın olmak uğruna feda edilen şeyler bu zorlu imtihanın parçalarını oluşturuyor. Ben, sadece var bulunuşum dolayısıyla bile kadınlık idealine bir feministten daha fazla hizmet ediyorum. Sen oysa, sadece biyolojik bir sonuç dolayısıyla kadın olarak tasnif ediliyorsun. Kadınlık idealleriyle imtihan edilmen gerekmiyor. Kadın hareketinin politikasına mezun olup olmadığın sorgulanmış bile değil. İnşa ettikleri cinsiyet kimliği dolayısıyla translar, bu tezleri kullanışlı birer argüman halinde kadınlara karşı öne sürebiliyor.
“İbnelik” barajı, transların kadın hareketinin içinde yer almasına engel oluşturduğundan, seks işçiliği ve başka gündem konularını feministlerle tartışma fırsatları da geri kazanılamaz biçimde heba oldu. Feministler, seks işçiliği konusunda hala “kadın bedeninin sömürüsü” türünden argümanlar üreterek imanlarını sağlamlaştırıyor. Bu coğrafyada kadın bedeni nerede sömürülmüyor ki? Seks işçisi olarak bizim iddiamız, özelleştirilmiş, hamiline yazılı bir senet haline getirilmiş vajinanın kamusallaştırılması gerektiğidir. Vajinayı kamusal ilgiye açarken, bir yandan da özgürleştiriyoruz. Erkek tahakkümünden çıkartıp, egemeni olduğumuz bir şey haline getiriyoruz. Feminist hareket bunu anlayamadı.
Son otuz yılda öldürülen kadınların yüzde 80’i, kocalarının kurbanı olmuş. Aynı istatistik, trans ölümlerinde de doğrulanıyor. Aslında şiddet aynı yerden geliyor. Aynı şekillerde ölüyoruz. Bir tek bu paralellik bile bizi yan yana getirmeye yeterli olmalı. Bu mümkün olamadı çünkü kadın hareketi buna hazır değil. Kadın hareketinin kendisininkinden başka vajina görmeye tahammülü yok. Çünkü kadın hareketi, kendi vajinasını sevmeyi bilmiyor. Onu, erkeğin vajinayı sevmesi gibi seviyor.
Tam olarak ayrışma noktaları neler? Birlikte yürüyemeyişinizin bariz sebepleri ne?
Fuhuş ve seks işçiliği önemli bir ayrışma noktası olarak işaretlenebilir. Ben Türkiye’deki feminist hareketin beyaz bir karaktere sahip olduğunun gösterilebileceğini düşünüyorum. Kürt kadını da devreye girdi ve kadın hareketinin vurgusunu değiştirdi ama bu hareketin içinde hala bir orospu yok. Orospuluk münhasıran bir kadın iştigal alanıdır oysa. Bunların içinde köy kadını da yok. Bu ikisi kadınlığın temel tanımlayıcı öğeleri. Kadın hareketi, kadını, onu tanımlayan parçalarından soyarak kendini oluşturmaya çalışıyor. Dolayısıyla “kadın”, hareketin içinde olmayan asıl şey bir bakıma. Beyaz, üniversite mezunu, yabancı dil bilen bir topluluk, kadının sözünü kurma iddiasıyla ortaya çıkıyor. Bu şekilde tarif edişim, evet, hiç hoş değil. Feminist bir kadın olarak bunları söylüyor olmaktan memnun değilim ama feminist hareket maalesef böyle. İçinde kadını da barındırmıyor. Kadınlık halleri refüze konusu ediliyor. Hareket, sadece kendini kurtarabilmiş kadını barındırıyor. Bu hareketin entelektüel zihin jimnastiği seansları dışında kendini ortaya koyabilmesi mümkün değil. Durum, bana böyle görünüyor.

Translar etnik kimliksiz

Kimlik mücadelesi yapıyor olmaları dolayısıyla trans hareketiyle Kürt özgürlük hareketi arasında kendiliğinden bir ittifak bulunduğu düşünülebilir mi?
Kürt hareketinin legal partileri LGBT’leri kucakladığını söylemeye bayılıyor ama trans hareketinin Kürt veya başka etnik kimlikleri barındırdığını düşünmek zor. Kürt hareketinden gelen motifleri LGBT’ye yedirmekte de zorluk var. Çünkü Kürt hareketi ziyadesiyle erkek bir hareket. Gerilla coşkusu filan devrede ayrıca. LGBT hareketininse bir orospu tandansı vardır. Tamamen zıt. Bir Kürdün dönme olmaya karar vermesi, iki kere dönmek gibidir. Başka bir erkeği daha öldürüyorsun. Kendiliğinden bir ittifak düşünülemez, çünkü etnik kimlik, transların dışlanma gerekçeleri arasında yer almamıştır. Cinsel kimlik ve cinsiyet yönelimi üzerinden başka bir nefret söz konusu. Translara yönelmiş nefret, etnik kimlik gibi detayları dikkate almıyor. Etnik kimliği dikkate almadığı gibi, din ve millet gibi üst kimlikleri de dikkate almıyor. Mesela, Kürt olması, bir transın öldürülmesine sebep teşkil etmez. Tersine, transfobinin, translar dışında kalan bütün üst ve alt kimlikleri bir ittifakın tarafları halinde buluşturan başka kaynakları var. Denebilir ki translar, etnik kimliksizdir. Çünkü hiçbir millet, translar kadar aşağılık bir yerde konumlandırılmayı kabullenmez. Trans kimliği, hiçbir etnik grup için gurur vesilesi olmamıştır. Hiçbir Türk, ibne veya dönme olmayacağı gibi, hiçbir Kürt de ibne ya da dönme değildir. Onların içinden çıkmaz böyle şeyler. Askerle gurur duyulur, gerillayla gurur duyulur, başka bir sürü ıvır zıvırla gurur duyulur ama dönme olmakla gurur duyulmaz. Trans hareketi bir leş hareketi olduğu için, ona gurur duymaya vesile bir paye yakıştırılmamıştır. Leşlerin arasında etnik kimliğe bakılmaz. Pavyonlarda Kürt yoktur mesela. Beri tarafta, Kürtlük de transların en kolay vazgeçtikleri kimliktir. Pop sanatçılarının tarzlarını taklit ediyorsun, onlar gibi giyiniyorsun, bütün bunların üstüne kara Ortadoğulu yaftasını mı yakıştırırsın? İstanbul’da Kürt kökenli transların öncülük ettiği bir güzellik yarışması yapıldı mesela. Hem de, Diyarbakır’da bir güzellik yarışması düzenlenmesi girişiminin engellenmesinden hemen sonra. Verili güzellik algısıyla dalga geçme fırsatı olarak düşündüğümüz için önce biz de destekledik bu fikri. Mizah vurgulu bir girişim diye düşünmüştük. Ameliyatsız olanların, sakallı ve şişman olanların başvuruları reddedildi. Kürt kökenli translar yaptı bunu. Biz de organizasyonu boykot ettik doğal olarak.

Tüzüğünüzde varız, büzüğünüzde yokuz.

Kürt parlamenter siyasetinde bir LGBT açılımı var ama…
Doğrusu, sanırım HADEP döneminden başlayarak tüzükte, LGBT’lerin tanındığına dair bir ibare konmuş olması dışında herhangi bir sonuca yol açmadı bu açılım. Tüzük değişikliğiyle Kürt partileri ibneleri içine almış oldu. Peki hani neredeler? İbne olmadığı gibi dönme filan da yok. Tüzüğünüzde varız ama büzüğünüzde yokuz. Yokuz, çünkü halk henüz buna hazır değil. Halk beni sikmeye hazırken sorun yok. Katletmeye hazırken de sorun yok. Aynı halk, dillere destan sanat güneşlerimize bayılırken de hazırlıksız yakalanmıyor. Halk bana ne zaman hazır olacak? Diyarbakır’da 13-15 yaşındaki çocukların cinsel yönelimleri yüzünden dövülmesinin de gerekçesi bu. Halk hazır olmadığı için toplantılarda seks işçiliğinden bahsedilmesi sansürleniyor. Yani en azından çocuklara prezervatif kullanmaları gerektiğini söyleyin. Bir kere buradan başlayın. Kürdistan, bu çatır çatır kanayan sorunu konuşmuyor, konuşmaya niyetleneni de susturuyor. “Seks işçiliği yapma” demek, ayrı bir zulüm. Tüzükte böyle bir ibarenin yer alıyor olması iki kere kötü. Hiç olmaması tercih edilir. Yani tüzüğe almak kalleşçe oluyor biraz. Kalleşçe kelimesini kullanmak istemiyorum ama sen tüzüğünde LGBT’leri anarak benim için tek seçenek haline geliyorsun. Ben BDP’li veya HDP’li olmayışımı izah etmekte zorlanacağım. Bu ikiyüzlülüğün kendisidir aslında. Keşke beni tüzüğüne filan almasan. Senin karşında söyleyecek sözüm olurdu. “Tüzüğümde varsın” demek, görmemenin en görünür hali.
Yani tüzükteki ibareyi referans göstererek kendine herhangi bir alan açamıyorsun, bunu bir hareket alanı edinmek için kullanamıyorsun, öyle mi? Pratikte karşılığı olmayan bir şey midir?
Pratikte bir karşılığa dönüşmüyor evet. Pratikte bir şeye dönüşmesi için zorlayanlardan biriyim ben. Kürt hareketini de zorluyorum, şu hareketi de, bu hareketi de. Zorladığımda, “Kürt halkı henüz buna hazır değil” diyor. Kürt beni sikiyor. Kürt mafya beni satıyor. “Ey Kürt halkı, ben bir dönmeyim ve Diyarbakır’a geldim” desem, ilan etsem, Diyarbakır’ın hepsi beni sikmek için sıraya girer. Erkeğin bu kadar canavarlaştığı bir yerde sen, Kürt halkının hazır olmadığından dem vuruyorsun. O Kürt halkı, beni öldürmeye gayet hazır. Ayrıca ayrımcılığa uğramak filan konularında benzer tecrübelerden geçtiğimizi söylüyoruz. Kürtler sokakta translar gibidir. Hayatta kalmanın ilmini kapıverir. Kürt halkı henüz hazır değilmiş… Bekleyelim hazırlansın o zaman. Kürt hareketi beni ne zaman kadın kabul edecek. Bunlar muallakta olan şeyler. Herkesin, “Buraları hızlı hızlı geçelim” dediği şeyler. İran’ın resmi tutumu, çok daha dürüst. İran’da ibne yok mesela. Ya kadınsındır ya da değilsin. Bence çok şereflice. İran en azından gerçek yüzünü gizlemiyor. Seni teşhis etmekten kaçınmıyor. Sen beni tanımlayamıyorsun bile. Kürt siyasal hareketi özgürlükçü bir hareket değil mi? Herkese, istediği özgürlükler vaat edilmiyor mu? Sen bu projeye, eşcinsel hareketi dahil edebilirsin. “Halk hazır değil” diye başlatılan bir cümle, bende Kürt fobisinden başka bir şey uyandırmıyor. Kürtler için ilk feda edilecek şey olduğumu düşünüyorum. Ortadoğu’nun göbeğinden, bütün dünyaya dalga dalga yayılabilirdi bu hareket. Halka, eşcinsel hareket yerine, hazır olduğu şey yeniden propaganda ediliyor, Kürt hareketi İslam ümmetçiliğini bir kez daha keşfediyor gibi görünüyor bana. Kürt hareketi… Var mıyız, yok muyuz, neredeyiz? Yerimizi gösterin bize. Bizi bir yere oturtmadan yarımsın. Hareketin tamamlanamamış. Ben yoksam sen yarımsın, tamamlanmamışsın demektir.

Enfeksiyondan korkuluyor

Bu bir ikiyüzlülükse şayet, hangi niyet gizlenmeye çalışılıyor olabilir?
Gizlenen, ibnelerin güllük gülistanlık partilerine virüs bulaştırması korkusudur. Bunun yersiz bir korku olmadığını ben şahsen doğrulayabilirim. AKP’de, ibnelerin ve dönmelerin parti genel merkezinde ayak altında dolaşması nasıl bir rahatsızlığa yol açacaksa, HDP’deki rahatsızlık da bunun aynısıdır. Buna biz kısaca fobi diyoruz. İbneliğin bir hastalık olduğunu kabul edemem ama bulaşıcı olduğu kesindir. Virüs gibi sirayet ederler. LGBT’ler, sadece HDP içinde değil, olabiliyorsa AKP içinde de olmalı. Hatta Ülkücü hareket içinde olmalı. O zaman Ülkücü hareket kesinlikle bugünkünden farklı bir şeye dönüşecek. Birkaç ay önce, Trans ve Gay Onur Yürüyüşleri dolayısıyla Ramazan fiilen bir hafta geç başlatıldı, farkettiniz mi? Ezan seslerinin yankılandığı Taksim Meydanı, İstiklal Caddesi, ibneler tarafından işgal edilmişti. Dans ederek festival kutluyorlardı. Müslüman ümmetini bu virüs salgınından korumak gerekiyordu ve Ramazan geciktirildi. Bence HDP’de de korkulan budur. Bu nevazil karakterli salgın Kürtlerin de ağzına sıçar, Türklerin de. Türkleri de başka bir yere getirir, Kürtleri de. Her şeyin ağzına sıçar. “Namus neymiş ayol!” diye bas bas bağırır; üzerine titrediğiniz erdemlerin hepsini ayaklarının altına alıp çiğner. 
Kürt translar, diğerlerinin içinde anonim kimliklerle mi yer alıyor?
Hayır. Etnik kimliksiz olmalarına rağmen Türkiye’deki Kürt transseksüellerin, bu kimlikle teşhis edilebilecekleri alanlar da var. Translarla Kürt kimliği arasında bir ilinti arayacaksak eğer, mafya halinde örgütlenmekte gösterdikleri beceriyi anmak gerekir. Seks işçiliği piyasasının rekabet koşullarına özgüdür bu oluşumlar. Kürtler sanırım, pek itibarlı kabul edilmeyen başka iş sahalarında da benzer şekillerde bir örgütlü hareket etme refleksi ortaya koyuyor. Dil ve kültür ortaklıklarının bu oluşumların ortaya çıkışında rol oynadığı düşünülebilir. Ama seks işçiliği alanındaki Kürt paydalı oluşumların, diğer iş alanlarından farklı olarak Kürt kadının ayırt edici karakteristik özelliklerini yeniden ürettiğini görebiliyoruz. Translık ayrıca, Kürtlüğün tasfiyesi anlamına da geldiğinden, paradoksal biçimde Kürtlerin itinayla dışında tutulduğu alanlara giriş müsaadesi sağlar. Translarla Kürtlük arasındaki ilintilere eğilirken, bu noktayı da belirtmek gerekiyor. Bu biraz, işgal kuvvetlerinin, fahişeleri direnişçilerle aynı kefeye koymaması gibi bir durum. Translar adına bu kazanımı küçümsememek gerekir. Buradan giderek, toplumun orta ve üst tabakalarına sızma imkanları yakalayabiliyorlar. Hatta genel olarak transların ama bilhassa Kürt transların hayatta kalabilmeleri, bu imkânları en iyi şekilde değerlendirip, nezih semtlere kapağı atabilmelerine bağlı gibidir. 
Türkiye’de Kürt olmak, bilindiği gibi, ikinci sınıf görülmekten kaynaklanan bir etnik kimlik krizine yol açıyor. Bizim trans kimliğini taşırken hareket ettiğimiz yer, en dipteki bir nokta olduğundan, daha kötüsü olamayacak bir aşağılanmayla yaftalandığımız için, kimlik meselemiz daha geriye götürülemez durumdadır. 

Beş yıl önce bu vakitler…

Kürdistan’da görünür olmak, daha fazla risk almak anlamına gelmiyor mu?
Görünür olmak zaten problem. Kürdistan bu riske büyüteç tutuyor. Kürdistan’a gittiğim ilk seferinde, trans olarak ortalıklarda gezemeyeceğimi, öldürüleceğimi söyleyerek beni uyardılar. Ama beni Ankara’da da öldürüyorlar. Mümkün ve muhtemeldir, evet, Kürdistan’da da öldürürler. Otelden çıkmamam tembih edildi. Kürdistan da benim ülkem ve kendi ülkemi bir turist olarak bile gezemiyorum. Deseydiler ki, “Türk olduğun için risk var, seni öldürürler”; ağrıma gitmeyecek. Hak ediyor bile olabilirim. Ama beni korumaya çalıştıkları tehlike, Türk oluşumdan kaynaklanıyor değil. Diyarbakır’da bana saldırsalar, Türk olduğum için değil, trans olduğum saldıracaklar. Saldırgan, hangi etnik kimliğe mensup olduğumu merak bile etmeyecek.
Kürdistan’da trans görünürlüğü konusunda çarpıcı bir gözlem aktarabilecek durumda sayılırım. Bundan beş yıl kadar önce gittiğim Newroz kutlamaları sırasında alanda müthiş bir coşku vardı ve hiçbir endişe duymadan aynı coşkuya sınırsız biçimde katıldık. İnsanlar bizimle konuşmak ve resim çektirmek için sıraya girdiler. Sanırım bizi bir şeye benzetemiyorlardı. Translığımızı anlayamamışlardı. Diyarbakır’daki son Newroz kutlamalarında da bir grup arkadaşımla birlikte aynı alanda bulundum. Linç edilmekten kıl payı kurtulduk. Bu iki tavır arasındaki kontrast müthiştir. İlkinde, götünü bile açmış olsan, kimse tahrik olmazdı. Herkesin bir politik duruşu ve o duruşu sergilemekle ilgili açlığı vardı. Son gittiğimde gördüm ki, o açlık tatmin edilmiş. Kürtçe şarkılar üzerindeki yasak kalkmış, Newroz’u bildiğimiz karnaval ölçülerine yerleştirmişler. Patlayan çocuklar vardı mesela.
Bu farkı neye yormak lazım?
Aslında inancını yitirmiş orası bence. Bu iki ziyaret arasında geçen kısa süre içinde, Diyarbakır’daki ibne popülasyonunda tam bir patlama yaşandı. Biz, müstakbel ibnelerin ve dönmelerin Bülent Ersoy’ları, Zeki Müren’leri olduk. Bizi gördüler ve dönmek için cesaret buldular. Bugün Surdibi’nde çocuklar 5 lira karşılığında kendilerini siktiriyorlar. Canlarının acıyacağını bilerek siktiriyor. Niye biliyor musun? Kadın olmak için. Çok basit. Yani çocuklar başka bir yol olmadığını gördüler. Kadın olmanın yollarını öğrendiler. Tek çarenin bu olduğunu biliyorlar. Kimse onları kadın yapmaz. Kendileri bir yol bulmak zorunda. Diyarbakır’ın yağız delikanlıları gibi değiller. Yumuşacıklar. Elbette nefrete hedef olmayı da tecrübe ettiler. Öldürülmeyi göze alıyorlar. Öldürülmeyi göze alacak kadar gözü kara bir kararlılık varsa, sorun sende olabilir. Sorun Kürdistan’da, Türkiye’de olabilir. Çocuklar, oralarda yaşadıklarını anlattığında tüylerim ürperdi. Diyarbakır’da hiç ibne yokken, biz problem yaşamıyorduk. İbneler ortaya çıktı ve homofobiyi çağırdı. Biz linç edilmekten kurtulduk ama onlar orada kalmak zorunda. Kürdistan’da ibneler ve dönmeler takır takır öldürülüyor. Çocuklarının ibne olduğunu öğrenen aileler, babalar, çocukları alıp götürüyor ve bir daha kendilerinden haber alınamıyor. Bunlardan söz eden yok. Kürt eşcinselleri bile suskun. Davetli konuşmacı olarak gittiğim bir toplantıda, beni seks işçiliğinden bahsetmemem konusunda uyardılar. Hevaller toplantımızı teşrif edecekmiş. Yakışık almazmış. Toplantıda saygı duruşuna da geçirdiler beni. Saygı duruşumu durdum, selamımı verdim. “Sıçarım sizin saygı duruşunuza” desem oracıkta linç edecekler. Allah belanızı versin! Burada da mı saygı duruşu? Saygı duruşuna, ta Atatürk’lü ilkokul dönemlerimden kalma bir alerjim var benim. Nefret ediyorum. Militarizmin dili olarak kabul ettiğim bir şeyi, Kürdistan’da bana tekrar buyurdular. Genç bir gerilla çocuk geldi ve ayağa kalkmam için beni uyardı. Eyvallah. Çocuklar o kadar gergin ki… Ya, biz ibneyiz… Biraz rahatla, az gevşe…

Tanrı bunu karıştırıyor

Kürdistan’da eşcinsel hareketin gündemi ne?
Kürt hareketi Kürdistan’ı kuruyor. Kürdistan’da eşcinsel hareket ortaya çıksın diye bekliyoruz ama Kürtçe’de eşcinsel teriminin bir karşılığı yok. Bu minik eksiklik öyle komik durumlara yol açıyor ki, yurtdışındaki bazı toplantılarda insanlar “Götveren hareketi” yazılı dövizler taşımak zorunda kaldı mesela. Kürt eşcinselleri, Kur’an’da ibnelik lehine yorumlanabilecek ayetleri araştırmak üzere bir ulema heyeti teşekkül ettirmiş. O da bir başka komiklik. Ortadoğu’da üzerine tartışmak için, bula bula bunu mu buldun? Bir kere, senin hareketin köken olarak batılı. İslamiyet, bütün öteki dinler gibi senin hareketinin başlıca düşmanı. İbneler hıristiyandır ya da Müslümandır diyemezsin. İbnenin dini yoktur. Hiçbir dine ait değildir. Sen meseleyi böyle mi anlıyorsun? İbneliği bu yolla legalleştiremezsin. Senin “Allah beni affetsin, ben Müslümanım ama aynı zamanda ibneyim. Cehenneme gitmeye de bari razı olayım” deyip boyun eğmen gerekiyor. Ya da, “Sokmuşum dinine, imanına, tanrısına” demeli, isyan bayrağını açmalısın. “Ben bir ibneyim ve tanrı bunu karıştırıyor” deyip karşı çıkmak zorundasın. Kürt eşcinsellerin kendileri için böyle selamet yolları aramaması gerekiyor. Eşcinsellik, biraz da barışı getiren bir şey. Eşcinsellik antimilitarist bir duruştur. Militarist yapıların içinde hasta olarak işaretlenmen bu yüzden. Ya bu hastalığı kabul edip sineye çekeceksin, ya da delikanlıca, asıl sapkınlığın militarist yapıların kendisinde olduğunu haykıracaksın.
Gerilla mücadelesinin de militarist bir karakteri olduğu söylenebilir ama…
Tabi. Gerilla hareketini aklamak doğru değil. Ben, herhangi bir silahlı hareketin başlı başına sorun olduğunu düşünüyorum.
Kürt kimliğiyle var olma mücadelesinin gereği bu ama. Bir savunma hali…
Evet, bazı doğrular sorgulanmaktan muaf sayılıyor. Eyvallah. Başka hiçbir şey demiyorum. Bu söylediğinin karşısında “gık” diyebilecek halim yok. Ben de aynı coğrafyada yaşıyorum. Ben de Kürt olmanın, Çingene olmanın, aşağılanan kesim her kimse onun, Ermeni olmanın mesela, ne demek olduğunu gayet iyi biliyorum. Ayrımcılığın en şiddetli dozuyla sürekli karşılaşan biriyim. Kastedilen bu sızıyı anlayamayacaksam, kıçımı siktirmenin bedensel hazzının ötesine geçememişim demektir.
Trans olmak seks işçiliğiyle neden bu denli doğrudan bağlantılı olmak zorunda?
Bana başka yaşam şansı tanınmıyor. Bu sadece benim mücadelemin konusu değil. Kürt hareketinin de sorunu bu, feministlerin de. Bu sorunu benim üstüme yıkmak, Türk hareketinin kalleşliğinden farklı bir tutum doğurmaz. Bundan ne gurur duyuyoruz, ne de utanıyoruz. Biz buradan bir politika çıkardık. Ev kadınının alın yazısındaki kötü kadere razı gelmesi gibi yapmadık. Biz sikilme halimizi politik ifadelerine kavuşturduk. Kürt hareketi, translığa geçiş hali gibidir; açık hedef haline geldiğin bir dönem. Ben aslında gayet halim selim bir kadınım. Hayvan hakları konusunda hassasım mesela, çevrenin tahrip edilmesine karşı çıkarım. Bildiğimiz iyi kalpliyim. Ama bunun yanısıra en az 20 kişiyi bıçaklamam gerekmiştir. Çünkü geceleyin sokaktasın. Bıçaklamaktan başka sana şans tanımaz onlar. Sokakta beni öldürmeye hamle etmeleri, cinsel temelli kompleksler gibidir. Beni bir mide bulantısı eşliğinde arzuluyorsun. Bu müthiş bir bağ. En az Oedipus kompleksindeki kadar güçlü. Sen, annenin amını yalayarak dünyaya çıkarsın ve am öldürmeye başlarsın. Amlara yaşama hakkı tanımazsın. Oysa ilk tanıştığın şeydir o am. Ananın amından başlar serüven. 
Yusuf AL





* Halihazırda Pembe Hayat’ın web arşivinden erişilebilen bu söyleşi, girizgâhta da belirtildiği üzere bundan iki yıl kadar önce kapsamlı bir soruşturma dosyasının ilk görüşmesi olarak planlanmıştı. Söyleşinin tartışmaya niyetlendiği meselenin muhatap sıkıntısını aşamadığı, bugün için de ileri sürülebilir. Kürt siyaseti ile LGBT ideallerinin dondurulmuş halde muhafaza edilen temassızlığını dert edenlere Gani’nin argümanlarının bir çıkış noktası olarak yeniden teklif edilebileceğini zannediyoruz. Dosyanın öteki görüşmelerinin neden yapılamadığı, bu söyleşide zikredilen düşüncelerin LGBT cemaatlerinin müesses mahfillerinde ne şekillerde yankılandığı Abesle İştigal arşivinde yer alan şu polimik yazısından takip edilebilir.     http://ganimeth.blogspot.com.tr/2014/11/ayna-ayna-soyle-bana.html

Eylem Günlüğü